ÜMMETİN ÖLMÜŞ ÇOCUKLARINA

Ümmetin ölmüş çocuklarına

Şam'da bulursunuz onlardan birinin mezarını. Rojava'da bir başkasını. Bir diğerini Myanmar'da. Bir başkasını Gazze'de. Birini Beyrut'ta. Bir diğerini Doğu Türkistan'da...
İsimleri yoktur. Bir toplamın içinde ve rakam olarak ifade edilirler. 'Bugün Gazze'de 2'si çocuk 8 kişi öldü' denir ya bazen haber bültenlerinde. Hah işte. O iki çocuktan biri olurlar.
Bu çocuklar ölürler. Mütemadiyen ölürler. Durmaksızın ölürler.
Bu çocukları Amerika'nın son teknoloji silahları öldürür, Siyonizmin füzesi öldürür, geri zekâlı bir diktatörün kurşunları öldürür, kendini Allah'ın yegâne temsilcisi zanneden kimi gerzeklerin bombası öldürür, açlık öldürür, hastalık öldürür.
Kimsenin umurunda bile değillerdir. Zaten eğitimsizdirler. Yoksuldurlar. Hem dünya oldukça kalabalık bir yerdir. Kaynaklar az, insan sayısı fazladır. Biraz nüfus planlamasının iyi olacağı kanaatini taşıyan uzmanlara göre istatistiksel birer baş belasıdırlar...
Efendiler! Ümmetin çocukları, yine ve kesinlikle ümmetin sorumluluğundadır. Buradan kaçış yok. 'Duymadım, işitmedim, daha başka ve son derece önemli işlerim vardı' diyerek sorumluluktan kurtulamazsınız...Bu çocukların ölümlerini size hatırlatan insanları 'romantizmle suçlayarak' yırtamazsınız.
Ne yapıyorum ben? Niye yazıyorum bunları?
Nasıl olsa hiçbir şey rahatımızı bozmayacak...Çünkü sıra bizim çocuklarımıza gelmez zannedeceğiz. Bundan emin olacağız. Bizim yavrumuz çok uzun yaşayacak nasılsa. Onun başına hiçbir şey gelmeyecek.
Üç aydır cezaevindeki 28 Şubat mağduru Müslüman tutsaklara ve ailelerine tek kuruş para bulunamamış olduğunu bilen bir adam olarak yazıyorum bunları. Üç yıldır bir diktatörün elinde inleyen Suriye için 'gerçekten' hiçbir şey yapmayı başaramayan bir adam olarak yazıyorum. 'Kendimi hizaya sokamazsam dünyayı hizaya sokamam' cümlesini unutmamaya çalışan bir adam olarak. 'Siz kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirecek değildir' şiarına iman etmiş bir adam olarak yazıyorum.
Korkuyorum. Korkmadığım için değil, tam tersine korktuğum için direnmeye çabalıyorum zulme ve adaletsizliğe.
Şam'ın, Kahire'nin, Rojava'nın, Kabil'in, Myanmar'ın çocuklarının yüzüne bakabilecek yüzüm kalsın diye gayret ediyorum.
Gücüm pek bir şeye yetmiyor. Ancak, gücümün yettiğini yapmaktan geri kalmanın 'zillet'in ta kendisi olduğunu anlayacak kadar uzun süredir yaşıyorum.
Çok romantiğim değil mi?
Ne diyordu Stendhal: 'Önemli olan kazanmak değil. Önemli olan, o büyük resimde kimin yanında yer aldığın...'
/İsmail Kılıçarslan

Yorumlar

SANDUKA