ELİAÇIK YANILGIDA MI?



İslami Sol olamaz; çünkü...
Görkem Evci 'İslamî Sol / Müslüman Sol' meselesine değiniyor. Neden İslamî sol olamaz, anlatıyor.


Müslüman bir sol mümkün mü?
Son dönemin en moda terimleri haline geldi "yeşil komünist" ve "müslüman solcu" gibi tâbirler... Hz. Ebu Zerr geleneğinden beslenen bu 'sol görünümlü İslâm' elbette yeni bir kavram değildir. Burada temel yanılgı düşünceleri isimlendirmemizdedir.
Hz. Ebu Zerr'in kendi başına bir geleneği, bir düşüncesi olduğundan bahsetmek elbette doğru olmayacaktır. Neticede o, bir sahabe olarak İslâm düşüncesinden ve doğrudan vahiyden, vahyin aracısından beslenen bir fikir sağnağı altında ıslanmıştır. Dolayısı ile onun fikirlerini İslâm'ın içinde bir azınlık yahut İslâm'da bir yorum olarak görmek mümkün değildir. İslâmiyetin temel prensipleri ile Hz. Ebu Zerr'in fikirlerini karşılaştırdığımızda da bu gerçeği fark ederiz. Onu öne çıkaran ise sosyal düzenle olan ilişkisi, derdidir. Adalete olan bağlılığı, adil düzen beklentisi onu İslâmiyet içinde farklı bir ekol olarak görmeye sebep olmuştur.
Bize Hz. Ebu Zerr'i tanıtan en önemli isimlerden biri şüphesiz Ali Şeriati'dir. Ali Şerati'nin çok defa örnek gösterdiği "çölde yalnız bir âdem" olan Ebu Zerr'in fikri, duruşu bugün hâlâ "İslamî sol" diye adlandırılan fikrin temel hareket noktalarındandır.
Benim bu konudaki ilk itirazım söz konusu fikriyatın isimlendirilmesindedir. Batı'nın kavramları ile Doğu'da bir fikir belirtmek doğru değildir. Bir kavramın oluşum süreçlerinin, tarihî ve kültürel alt yapısının bulunmadığı bir yerde o kavramı kullanmanın doğuracağı tek şey kavram karmaşasıdır.

Sade 'müslüman olmak'tan ne farkı var?
Sol, sosyalizm, komünizm gibi kavramlar İslâm'ın temel prensiplerinden, İslâm felsefesinden ve yorumlarından çok sonra ortaya çıkmış kavramlardır. Her ne kadar millattan önce 4. ve 5. yüzyıllarda Eflatun'un fikirleri daha sonra sosyalist ideologları etkilemiş olsa da bu, paragrafın ilk cümlesinde beyan edilen fikrin geçerliliğini ve doğruluğunu etkileyecek tarzda bir sonuç doğurmaz. Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür ki İslamiyet'ten sonra çıkmış fikirleri, İslâmî prensiplerin uygulanmasından başka bir şey olmayan adil İslamî yaşayışı tanımlamak için kullanmak yanlıştır. Bir müslüman için "İslamî sosyalizm", "İslamî sol" diye tanımlanan görüş üzere gitmek, "gerçek" bir müslüman olmaktan farklı değildir. Bu yüzden müslümanların, Müslümanlık'tan başka bir sıfata ihtiyaç duyuyor olmaları, fikirde ve eylemde yoksunluktan kaynaklanır.
İslam'ın sosyal düzen, adalet, gelir dağılımı, işçilerin hakları, ekonomik yapı ve işleyiş hakkındaki prensipleri ve prensiplerden yola çıkan yoruma dayalı görüşleri müslüman entelektüeller, İslam filozofları ve din alimlerince çokça işlenmiştir. Bu yüzdendir ki bahsi geçen konular hakkındaki fikirlerle ilgili gerek ayetler ve hadisler, gerekse yorumlar oldukça doyurucudur.
Bugünlerde en çok İhsan Eliaçık tarafından "İslam'ın sosyalist yüzü" diye sunulan yorumlar, fikir bakımından doğru, isimlendirme bakımından yanlıştır. Biz biliriz ki İslamiyet ne kapitalizm ne de sosyalizm ile eşleştirilebilir. İslamiyet'in politik duruşunu sol yahut sağ diye açıklamak ancak bir "boş bulunma" olarak adlandırılabilir. Abdurrahman Arslan'ın da vurguladığı gibi Kur'an'dan bir kapitalizm yorumu çıkarmak sosyalizm yorumu çıkarmak kadar imkânsızdır. Bu tür yorumlar çıkarmak iddiasındaki çalışmalar maksatlı ve zorlamadır. İslam, sosyal ve ekonomik hayatta kendine has kuralları, kurumları, değerleri, uygulamaları olan bir dindir.
Kapitalizmin, doğası gereği, her şeyi kendi amacı doğrultusunda kullanmasından elbette dinler de nasibini almıştır. Egemen gücün elinde bir araç olan din, aslında gerçek din değildir. Ali Şeriati ile birlikte, Marks'ın "din toplumlar için bir afyondur" sözünde dinden kastın açıkça "Orta Çağ Avrupa'sı kilisesi" olduğu yorumuna katılıyorum. Kurumlarla değil, kurumlara anlam katan değerlerle mümkün olan İslamî yaşayış statik ve muhafazakâr bir duruş sergilemediğinden İslamiyet toplum için bir durdurma aracı olamaz. Yine de başta devlet tarafından olmak üzere, dini kendine zarar vermeyecek bir hale sokarak oluşturulmak istenen "zararsız din" anlayışı, ibadetlere müdahaleye varan bir politika ile Türkiye'de de uygulanmaya çalışılmıştır. Ama görülüyor ki sosyal düzen, adalet, mülkiyet gibi kavramlar üzerinden yerleşik düzenle çatışan 'derviş devrimciler' sayesinde; yerleştirilmeye çalışılan bu yapay dinin karşısında, Şeriati'nin ifadesi ile "karşı din" olarak duran bir İslamiyet hâlâ ayaktadır.
Zekât kurumu ile sosyal adaletin sağlandığı, ihtiyacından fazlasının haram olduğunu bilerek, ümmetin gözetilip fakirin doyurulduğu, faizden uzak bir emek topluluğu yaratmak İslam'ın sosyal hayatı düzenleyen prensiplerininin asıl amacıdır.
Asgari ücretle işçi çalıştıran bir müslüman boşuna mı namaz kılıyor?
İhsan Eliaçık, İslamiyet'in emek-işveren-ücret ilişkisine dikkat çekmek için "asgarî ücretle işçi çalıştıran bir müslüman boşuna namaz kılıyor" demişti. Şu çok açık ki bu söz fazla 'sloganik', fazla 'dik' bir söz. Birinin namazının boşuna olup olmadığını bilmek hatta tartışmak hiçbir kulun işi değildir. Ancak İslamiyet'in emek ve hak ile olan ilişkisini göz önüne sermek için dikkat çekici bir söylemdir bu. Eğer ifade tarzı böyle sert olmasa konu, İslâmiyet'i kaynaklarından öğrenmeyen kapital çağı müslümanlarının dikkatini çekemeyecektir. Oysa biz İslâm'da bu dünyaya dönük fiillerin ve bu fiilleri düzenleyen prensiplerin, ibadet ve ibadetleri düzenleyen prensipler kadar önemli olduğunu biliriz.
Zira Nahl Suresi'nde, “Rızık konusunda kiminize kiminizden fazla veren Allah’tır. Hal böyleyken kendilerine fazla verilmiş olanlar, rızıklarını eşit hale gelsinler diye ellerinin altında bulunan kimselerle paylaşmıyorlar. Peki, (böyle yapmakla) bile bile Allah’ın nimetini mi inkar ediyorlar?” diyen bir Yaratıcı'dan bahsediyoruz. İfadeler bu kadar açıkken yoruma gerek bile kalmıyor.
Yine İslâmiyet'e göre işçinin parasını veren işveren, ona asgarî yaşam koşullarını sağlayacak olan ücreti vermek zorundadır. Üzerinden para kazandığı işçi açlık sınırında gezerken müslüman işveren lüks içine yaşayamaz. Kendi kârından işçinin hakkı olan, onu mağdur etmeyecek ücreti vermek zorundadır. Bu mağdur etmeyecek ücret de onun barınmasını, giyinmesini ve yiyeceğini karşılamalı; kendine ait bir barınak için tasarruf yapmasını, gerekliyse bir binek almasını sağlayacak kadar olmalıdır. Böylece işverenin lükse yönelmesi, elinde ihtiyaçtan çok fazlasını tutması da engellenmiş olur.
Kapitalizmin her şeyi meşrû gören yolları ile para kazanmak bir müslümana yakışmaz, yakışmamanın ötesinde dinen uygun da değildir. Bu, en az ibadetler kadar temel bir konudur. Bu konuda Maûn Sûresi [1] bize yol gösterir. Şunu da belirtmek ihtiyaçtır ki özel mülkiyet de İslâm'da haktır. Haksız olmadığı sürece rekabet de sosyalizmin aksine İslâm'da ticaretin esaslarındandır. Ancak fahiş fiyat da yasaktır. Kârın oranı bellidir.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak İslâm'ın dünyaya bakan yönü olan sosyal adaleti sağlama noktasında kimi müslümanların bugün fazla bilinçli olmadığı aşikâr... Ancak yine de egemen sınıfın dini bir araç olarak kullanmasına gerekli tepkiyi gösteren kalem erbabları da mevcut... Bu bilinç gittikçe de artıyor.
Anadolu sosyalizmi mümkün mü?
Sosyalizmin her kültüre, o kültürün içinden çıkan fikirlerle harmanlanarak geleceği gerçeğinden doğan bu 'Anadolu sosyalizmi' kavramını da burada anmakta fayda görüyorum. Bütün ideolojilerin Cemil Meriç'in ifadesi ile "Avrupalı", daha geniş bir tabir ile Roma ve Yunan medeniyetlerinin ürünü olması sebebi ile bilhassa Doğu'da kültürün yapısı ve tarihsel süreç gereği ideolojilerin birebir kopya edilerek alınması mümkün değildir. Aksi halde topluma ilk bakışta sırıtan yamalar yapmış olursunuz  ve bu yamalar ilk fırsatta toplumun koruma mekanizması ile sökülüp atılır.
Yani diyebiliriz ki seküler müslüman toplumlarda İslamî prensipler bazen isim değiştirebilir. Sosyalizmin İslâm kültürü ile yorumlanmış hali ile, sosyal adaleti sağlamak için İslâm'a uyan kısımlar alınarak, yeni bir iktisadî ve sosyal düzen oluşturmak mümkündür.
Hani bunun ilk sahibi?
İslâm'ı modernizmin çarkına sokmak isteyenlerin ısrarla üretmeye çalıştıkları kalıplardan biridir "İslâmî Sol". Oysa Anadolu kültürü bile sağ ve sol kavramlarına yabancı iken işin içine İslâmiyet'i sokmak anlamsız ve beyhude bir çabadır.
İslâm'ın ideolojilerden farkını bir örnek olarak özel mülkiyet üzerinden değerlendirecek olursak şunları söyleyebiliriz:
İslâm'da kişi mülkiyeti haktır. Bu bakımdan İslamî ekonomik düzeni sosyalizm ya da komünizm ile açıklamak hem doğru hem de mümkün değildir. İslam başlı başına bir görüştür. Ayrıca İslâmiyet'te devletin mutlak güç olmaması da onu bu sistemlerden ayırır. Ancak mülkün mutlak sahibinin birey olmaması dolayısı ile de kapitalizm ya da liberal ekonomik düzenler ile de düşünsel farklılıkları vardır. Özetle; mülk kişiye ait olabilir ama mutlak sahibi her an hatırlanmalıdır. Yûnus'un, "Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi?" dizeleri İslâm'ın mülkiyet anlayışını "sehl" ve "mümteni" bir tarzda açıklar.
[1] Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, gösteriş yapmaktadırlar, ve 'ufacık bir yardımı (veya zekatı) da' engellemektedirler. ( Kur'an-ı Kerim)



Yorumlar

SANDUKA