Biraz Işık Lütfen!



Sorun şu ki Tanrım, gömleğim önden yırtıldı.
Gömleğim önden yırtıldı ve artık hiç kimseye masumiyetimi ispat edemiyorum. Bu bir kaza sadece ve sonucu değiştirmiyor.

Kuyuda saklanıyorum uzun yıllardır. Gelip geçen kervanlardan gizliyorum kendimi. Esir olmak korkusu, pazarlarda satılmak korkusu yapışıyor boğazıma. Kendi karanlığımda boğulmayı seçiyorum. Dışarı çıktığımda gökyüzünü ciğerlerime çekip, çocukları havasız bırakmak endişesi var üzerimde. Böylesi garip ve bir o kadar saçma endişeler taşıyorum.


Oysa ne Meryem’in iffetinden şüphe etmişliğim var ne de Magdalena’ya bir tek taş attım. Gömleğim önden yırtıldı ve artık kimseye anlatamıyorum suçsuzluğumu. Tanrım bu nasıl bir yorgunluktur?

Uhud az önce sona ermiş gibi nefes nefese yürüyorum. Sözlerin nasıl da yoruyor bedenimi. Sarsılıyorum, titriyorum, ateş vücudumu sarıyor. Gözleri çalınmış savaşçılar dolduruyor uykularımı. Kadınların çığlıklarıyla uyanıyorum gece yarıları. Yatağımdan ölü çocukların şarkılarını topluyorum sabahlara kadar. Şeytanın kirli tırnak aralarından besleniyor kentliler.

Işık, biraz ışık lütfen!

Mabedlerin karanlığında günaha el açıyoruz. Biraz inşirah lütfen!

İstatistik tablolarında ölümler düşüyor payımıza. Gazete manşetlerinde tüketiyoruz hayatı. Hayata gözlerimi kapıyorum. Hayata kalbimi kapıyorum. Hayata ruhumu kapıyorum. Sesler ve ışık yok artık. Aşk ve merhamet yok. Böylesi yoksuluz işte Tanrım! Kentin büyük ve gösterişli binalarına sıkışmış ruhlarımız. Bir gün uzaklarda düşeceğim. Kimselerin tanımadığı yerlerde düşeceğim ve öylece kalakalacağım. Bedenimden yayılan kokular rahatsız edecek iyi giyimli insanları. Korkarım bir gün uzaklarda düşeceğim. İşte böylesi korkular düşüyor birden üzerime ve ben ne yapacağımı şaşırıyorum. Kiminle konuşacağımı ve nereden başlayacağımı sözlerime. Kelimelerin dişlerimin arasında sıkışacağından ve hep yarım kalacağından cümlelerin. Başlayıp da yarım kalmış aşklarım gibi.

Tam söyleyecekken dilimin tutulduğu aşk itirafları gibi. İtiraf edilmemiş aşkların mezarlığına dönüyor kalbim. Ya yağmur bastırıyor o sırada ya da bir yaprağın dansına takılıyor gözlerim. Sık sık uzaklara dalıyorum. Sanırım ben uzaklarda düşeceğim. Otobanda ölmüş kediler tırmalıyor zihnimi. Ben en çok ateş böceklerine kanıyorum.


Sorun şu ki Tanrım; gömleğim bir kavgada önden yırtıldı ve ben kimselere anlatamıyorum. Kimseler inanmıyor gözlerimdeki yaraların gerçek olduğuna. Oysa ne Meryem’in iffetinden şüphe ettim ne de Magdalena’ya bir tek taş attım.

Kalbime sıkışmış bir hayvan içimden kemiriyor bedenimi. Sık sık uyanmam bundan gece yarıları. Çalan her telefondan ürküyorum. Yastığımla başımı kapatıp kurtulmaya çalışıyorum. Söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Artık buradan gitmelerini ve başka kabuslara düşmelerini diliyorum. Bu gecenin hiç bitmeyeceğinden korkuyorum. Yaşlı kadınların hayatlarını çalıyor kargalar. Her sabah evlerin önünde siper tutuyorlar. İşte böylesi endişeler çınlıyor kulaklarımda. Böylesi gereksiz, böylesi saçma. Tanrım biliyorum senden çok şey istiyorum. Ve biliyorsun ki artık bir başkası yok. Ve biliyorsun ki kalbim yarılacak.

Biliyorsun ki

geceler

uzamaya

başladı.

Biliyorsun ki, “yalnız hüznü vardır, kalbi olanın"

/Tarık Tufan

Yorumlar

SANDUKA