"En Uzun Yolun Yolcusu"

"En Uzun Yolun Yolcusu" na, Cemil Meriç'e Selam!

Ahmet Turan Alkan


"Belki tek kurtuluş imkânım (tek kurtuluş imkânım derken şunu kasdediyorum: Hayatı yaşanmaya layık görmeye devam etmem), vuzuhu fethetmek" Jurnal, C.2. s. 203

"Cemil Meriç ismini daha önce kimler duydu" sorusunu, havaya kalkıp kalkmamakta tereddüd eden bir kaç el cevaplandırdı. Aynı soruyu dört ayrı sınıfta takriben ikiyüz öğrenciye sordum; mütereddid parmakların oranı hiç değişmedi. "Bu Ülke"yi okuyanların sayısı yaklaşık ellide bir civarındaydı. "Bu Ülke"nin yayınlandığı yıllarda doğan nesil Cemil Meriç'ten habersizdi.

Onlara Cemil Meriç'i anlatmayı denedim, hayatından, eserlerinden bahsettim, yazdıklarından parçalar okudum; onların mâsum simâlarında, 1974'ün henüz sıcaklığını yitirmemiş bir güz ayında "Bu Ülke"yi okurken tutulduğum elektriklenmeye benzer bir heyecan kıvılcımı aradım: Evde yoktular!

"Sağ okumuyor. Boşuna bağırıyorum. Sol diyalogdan kaçıyor, küskün..." sitemi, 1974'e dair bir yakınma değil miydi; biz, onu kuru bir süngerin havadaki rutubeti bile celbeden bir susuzluk hissiyle okumamış mıydık? Enerjisini sokak kavgalarında selsebil eden bir neslin talihlileri o kitaplara tutunarak sokağı çatı katından seyredebilmeyi akıl etmemiş miydik? Aradan yirmi yıl geçtikten sonra Cemil Meriç'in söyledikleri denize düşen yağmur gibi feyiz yaratmadan kaybolup gitmeli miydi?

Yoksa bütün kusur, en elverişli dalga boyunu seçmekte kusur gösterdiğim için bende mi aranmalıydı?

Sonradan farkettim.

"En Uzun Yolu İhtiyâr Ediniz"

Andre Maurois, Rouen lisesinde talebeyken felsefe derslerine giren meşhur Fransız mütefekkiri Alain (Emile Chartier), daha ilk dersinde tahtaya tebeşirle Eflâtun'un şu cümlelerini yazmıştı:

1- En uzun yolu ihtiyar ediniz

2- İnsan, hakikate bütün ruhu ile yürümelidir

Cemil Meriç'i fethetmeğe ve anlamaya çalışmak yirmi yıl öncesine nazaran bugün daha büyük bir emek ve gayret gösteriyor. Belâgat itibariyle modern Türkçe'nin Olympos'unda yalnızlıktan hafakanlar geçiriyor olsa da, üslûbu, Batı edebiyatında ancak büyük nâsirlerin mazhar olabildiği "şair" imtiyazıyla hâlelense de Cemil Meriç, büyük kalabalıkların, yani ekseriyetin önünden habersiz akıp geçtiği bir irtifâ'ı temsil etmektedir. "En uzun yolu seçmiş" ve "hakikate bütün ruhu ile yürümüş" bir fikir işçisinin türbesini ancak pek az sayıda ziyaretçinin tavaf etmesinden daha tabii ne olabilir ki?

Sonra kapım açıldı; bir talebe içeri girdi ve Cemil Meriç'i okuyup anlamak için hangi lügât'i satın alması gerektiğini sordu.

Cemil Meriç yaşıyordu!


Düşünme Edebini İnşâ Eden Adam

"Bulan" değil, "arayan"ın sergüzeşti daha kıymetli görünüyor bana; "Düşünce şüpheyle başlar", "...ilân edilecek hazır bir formülüm yok", "Düşünce dünyasında hiçbir fetih nihai değildir" diyebilen bir adamı seviyorum ben. "Münakaşada zafer mağlup olanındır, yenilmek zenginleşmektir" sözleriyle tartışma ve düşünme edebini inşâ cehdine girişmiş bir adam. Yıllar boyunca aynı zihnî kooridantta sabitkadem olmakla iftihar etmeyi aklından bile geçirmeden sadece doğru düşünmeye gayret eden kaç komşumuz var; fikir çelişkilerini neredeyse namussuzluk sayan bir iklim, kaç yılda, kaç Cemil Meriç'le karşılaştırır bizi ve onlardan kaçını görür görmez tanıyabilecek gözlere sahibiz?

Düşünce adamının bir zümreye, merkeze, partiye değil de "tarihe ve kucağında yaşadığı topluma angaje" olması gerektiği fikrini ne kadar güç ve ne kadar geç keşfettik. Cehaletimizi, seviyemizi ve enâniyetimizi ibrâ ederken bizimle aynı irtifâ'da duran adamların cana yakınlığı ne kadar hoşumuza gidiyordu; başkalarının fikri ne kadar cazip ve kelepir, bizzat ve hakkıyle düşünmek ne kadar ızdırap verici ve müşkildi.

Cemil Meriç'in kitapları ne şimdi, ne de bir başka zaman üç ayda altmış baskı yapmayacak; bu hakikat bana üzüntü vermiyor; zirveler piknik yeri değildir.


Mükesser, Mükedder ve Mecruh Bir Yürek


Cemil Meriç'in söylediklerine itiraz edebilir, hükümlerini tutarsız ve geçersiz bulabilir, hattâ yer yer şiir âhenginin fevkine çıkmış cümlelerini bile "cerh ve tâdil" edebilirsiniz; mümkündür; "ihtimâldir pâdişâhım belki deryâ tutuşa!", lâkin onu benzerleri içinde tek kılan bir cihetine saygı göstermelisiniz: Kolaya tevessül etmemiş, popülere değer atfetmemiş ve ucuz mal ahz-ü itâ eylememiştir; o, şuunâtı zihniyle karşılayan adamdır, kullandığı her kelimenin bedelini terle, tuttuğu her kavramın ecrini göz nûruyla ödemiştir. Bir mânâ mücahididir o; Osmanlı ecdâdının gazavâtını kelimelerin sihirli ve kaypak zemininde tek başına sürdürmeye azmetmiş bir serdengeçti: Bir mefhum gâzisi ve tâbir caizse bir mânâ şehîdi.

Cemil Meriç'i ölümünden sonra, ardında bıraktığı eserlerle değerlendirebilirsiniz; eksik kalır, "Jurnal"lerine bakıp bir takım şahsi zaaflarla itham edebilirsiniz; haksızlık olur, "Bugün bütün nass'ların peçesini sıyırmış (...) bir insanım" cümlesini siyâk u sibâkından kopararak ucuz tefsirlerde bulunabilirsiniz; yanlıştır. Onun hayranlık uyandıran yanı hakikate verdiği kıymet ve hakikati ele geçirmek için gösterdiği olağanüstü gayrettir. Cemil Meriç'i keşke yazdıklarıyla değil, yırttıklarıyla, konuştuklarıyla değil, okuduğu ve dinlediği zamanlarla, kütüphanesiyle değil bütün gönül ufkuyla değerlendirebilmek keşke mümkün olsaydı. Doğrusu bu mânâda Cemil Meriç hiç de örnek gösterilecek bir insan değildir: Hangi çocuğa, "onun gibi ve onun kadar oku, çektiği ızdıraplara katlan ve onun gibi ol" diyebilirsiniz; yaşadığı zamanda bile hakkıyla bilinmemiş, okunmamış ve "millette ümmid ettiği feyzi görmeden" göçüp gidivermiş mükesser, mükedder ve mecruh bir yüreğin serencâmına kim müşteri olur ki?


Kelimelerin ve Vuzuhun Efendisi


Cemil Meriç 1987 Yılının 13 Haziran'ında irtihâl-i dâr-ı bekaa eyledi. Umulur ki Cenâb-ı Hak ondan rahmet ve mağfiretini esirgememiştir. Ne var ki Cemil Meriç öldükten sonra biz, biraz daha kötü yazan ve eskiye nisbetle daha az okuyan bir millet olduk. Okumuyoruz çünkü yazılanların yarıdan çoğu kelime leşi; kötü yazıyoruz çünkü "vuzuh"la ülfetimiz kalmadı. Nasıl kalabilirdi ki, onu, yani vuzuhu katletmek için, ifade berraklığını bulandırmak, "selâset" ve "fasâhat"ı hâk ile yeksân içün biz "Gestapo"ları lâl ü ebkem bırakan bir celâdetle lisâni faşizmlere tenezzül edip "yabancı" kelimeleri toplama kamplarında sabun yapmamış mıydık? Neticede avucumuzda kalan bir alay zemheri zürefâsı kelime ile "aga gugu" vezninden kuş dili terennüm eder hallere düştük. Cemil Meriç bu zillete isyân eden "bir gurub ankaa"nın en parlak simâsı idi; kelimelere şimşek çaktıran yalınkılıç bir edâ, Türk lisânını bütün mâzisiyle kucaklayan ve ancak taklid edilebilen mutantan bir üslûp, zenginliğini helâl kazancına medyun vâriyet sahiplerinin iftiharıyla sergilemekten çekinmeyen bir vuzuh mimarı ve Türk nesrinin şairi; kelimelerin efendisi, öksüz bıraktığı kelimelerin.

"Cemil Meriç Dersi" i


Bu yazıyı okuyan her gönül erbâbından Cemil Meriç için bir fâtiha istiyorum; ona şahsi borcumuzun cüz'i bir kısmını ancak böyle ödeyebiliriz. Millet olarak ona borcumuzu ödeyebilmenin en mânidar usulü, bütün Türk lise ve üniversitelerinde en az bir yıl boyunca okutulacak bir "Cemil Meriç Dersi " konulmasıdır.

Münevver kadri bilen bir devlet, borcunu böyle öder.

Yorumlar

SANDUKA