oruç!


Kalemimin yeni ülkesinin ilk konuğu oruç oldu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da vakit erişti ve saat, mucize saati çaldı da ufkumuzda incecik, gümüşten bir yay halinde, o eskimez yıpranmaz, kararmaz hilali gördük.

 Ruhumuzun ta zamanların başlangıcında dost olduğu bu aşk meleğine ne kadar özlem çekmiş olduğunu birdenbire fark ettik. Gümüşten, incecik bir melek kalemi gibi ay çıkageldi ve biz de ona dünden hazırdık zaten.

Göğün kutlu işareti ay, belli belirsiz Hızır mizaçlı misafirler gibisessiz ve alçakgönüllüce geldi ve içimize ve topluluğumuza orucun ilk tohumunu attı.

Öyleyse her akşam top patlayıp da, batıya, gece ilk gri soluğunu bırakınca iftar, oruç mucizesiyle bir gök sofrasına dönmüş, görünmez kaynaklardan gelip de önümüzde toplanan bereket kumanyasını açınca, ilk zeytini ağzıma koyduktan ve zemzemle aşılanmışçasına bir aydınlık kazanmış olan ilk bardak suyu dudaklarımıza yaklaştırdıktan sonra birdenbire gözümüze ilişir ki, ay büyümüştür.

Ve bir ay boyunca, her akşam göreceğiz ki, dışımızdaki ay, göğümüzdeki ay büyümüştür ve içimizdeki ay, kalbimizdeki ay, oruç, büyümüştür.

Orucun ilk günü
Orucun ilk günü, kararmaya yüz tutmuş kalpte küçücük beyaz bir benektir, ilk günkü hilal gibi ince bir göz kırışığıdır. Kalbin bir ucunda başlayan bir ağartıdır.

Fakat ay nasıl gökte, gün gün büyür, ilkin bir nar, bir kalp büyüklüğüne erer, sonra daha da büyüyerek gövdeleşirse, orucun ağartısında, günler ilerledikçe, bütün kalplar bir ayna gibi aydınlanınca, birbirlerinde yansıyarak İslam topluluğun ruhunda dışarıdan gelip onları ayıran zarlar ve kabuklardan kurtularak kaynaşacaklardır. Ve bir tek kalp haline geleceklerdir.

Müslümanların kalbi, birbirinde eriyerek ve kaynaşarak bir tek kalp haline gelecek, ayın on dördü bir ay büyüklünde bir kalp halinde...

Kendinde doğruyla yanlışı bir bıçak gibi ayıran Kuran'ın (ki bir adı da Furkan'dır) indiği oruç ayı, keskin keskin, kesin kesin inanmışı inanmamıştan, akı karadan, ahiret özünü dünya köpüğünden seçerek ve ayırarak İslamlık şahsiyetinin, manevi benliğinin surları gibi insanlığın önünde ve ufkunda erişilemez ve yıkılamaz duvarlar gibi yükselecek.

'Ateş emaneti'
Oruç, bu ümmete bağışlanmış, sağı ölüden, diriyi cansızdan ayıran, fark ettiren kutlu bir nimet ve emanettir. İnanmış adamın ruhunu, karanlık ruhların baskısından kurtarıp, onu bir hilal gibi hafifleten, kuşkuyu, kaygıyı, nimete çöken telaş ağırlığını, boğaz sıkan tedirginliği yakan bir ateş emaneti.

Ateş gibi gelen bir emanet... Öyle bir emanet ki gelir gelmez bizi, bizdeki emanetlerin sahibi yapmaya başlar. Evimizi ev yapar, yabancılaşan şehrimizi kendi şehrimiz yapar, uzuvlarımıza göğün mührünü vurur, ruhumuzu kölelikten azat eder.

Ölümden önce ölmenin tadından bir haberdir. Yalnız kımıldanışları değil, kımıldatan hikmeti de gören gözden bir haberdir. Kalplerle kapalı duvarlar arasında gidip gelen, evlerden dışarı sızmayan yoksulların ahını işiten ıstırapların med ve cezrini kaydeden kulaklardan bir haberdir.

Sahur
Gece sahurda evlerin ışıkları bir bir yanınca, şehir, bir şölen hazırlığındaymışçasına uyanır. Oruçla gelen ruhların uyanışı da tıpkı sahurdaki ışıkların bir yanışı gibi, biri yanınca öbürünü de çağırmış gibi bir şölendir. Oruç, ruhların şölenidir.

Oruç, belli belirsiz bir hilalle birlikte, her yıl bize gelen bir medeniyet, şuurlandıran bir armağan, bir peygamber armağanı, birdiriliş mucizesi, inkâr karanlığında kıvrananlara bir azap ve korku, aydınlığa doğru koşanlara ve susamışlara bir umut ve bir muştu, dünyaya inen bir arş aşısı... Vakte gelen ilahi bir sahife, kalbe yaklaşan bir teselli ve bir güven, rızkı saran bir ışık ve bir berekettir.

Öyleyse, bereketlendir kalbimizi ey Ramazan! Ruhumuza bir Ruhulkuddüs gibi gelen kutlu Ramazan. Yüksel şerefelerden bir kere daha, ey 20. yüzyıl akşamlarında bir ahir zaman havarisi gibi gelen kutlu orucun akşam ezanı.

Yüksel bir kere daha ey ahir zaman ezanı!
Sezai KARAKOÇ

Yorumlar

SANDUKA