"Zambaklar En Issız Yerlerde Açar"


İşte bir rüya ülkesi gezintilerinden biri daha.. Kendini bildi bileli gerçekle hayal arasındaki ince ayrımın tam ortasında gel-gitler yaşıyor, fakat çoğu zaman buna aldırış dahi etmiyordu.
İhtişamlı, bir o kadar da sade, koca bir köşkün merdivenlerinden, aşağıda olup bitenleri seyretmekteydi. Köşk ahalisi birbirine aldırış etmeden seri adımlarla işlerinin peşinde idi. Olup biten telaşa bakılırsa önemli bir durum var diye düşündü basamakları bir bir inerken. Bir odanın, aralık kalan kapısından içeri göz atmasıyla şaşkınlığı bir oldu. Annesi, yanında tanımadığı bir kadınla hararetli bir konuşma yapıyordu. Konuşmalara kulak kabarttığında kendisi ile ilgili olduğunu anladı. Geri döndüğü esnada keskin bakışlı bir genç kızla göz göze geldi. Daha önce o genç kız hakkında, kendisini çekemediğini bundan dolayı ona zarar verebileceği endişesiyle ondan uzak durması gerektiği ikazını duymuştu. Bu düşünce aklını meşgul ederken hızlı adımlarla merdivenlere yöneldi.
Tanımadığı bir dünya, tuhaf insanlar, koşturmacalar ve haset.. Tüm bunların bu güzel mekanda olmasına bir anlam veremiyordu.. Burada ne işi vardı, böyle gezinerek neyi arıyordu? Hizmetçiler neden etrafında fır dönüyordu? Onu özel kılan neydi? ...
Soru yumaklarının içinde aklı iyice karışmış, kafası dolanmıştı. Sanki ayaklarıyla aklı bağımsız çalışıyordu. Ayaklarının götürdüğü yere gidiyordu...
Büyükçe bir salonda buldu kendini. Gözlerine inanamıyordu: Sevdiği adam! Yoksa burası onun köşkü müydü? Fakat yanındaki kızlar kimdi, ne arıyordu onun yanında?
Sorular içinde kaybolurken ayaklarının götürdüğü yerden habersiz, bir o kadar da çaresiz ilerliyordu. İpe dizilmiş boncuk taneleri gibi tek sıra halinde bekleyen kızlardan en sondakinin yanında durdu. Adam eline bir buket gül almış tek tek veriyordu kızlara. Bu ne anlama geliyordu? Gül, özel değil miydi? Peki bu kızların onun için ne özelliği vardı? Şaşkınlığı üzüntüsünü bastırıyordu. Nihayet sıra kendisine gelince, adamın elinde kırmızı, henüz tomurcuk halinde olan bir zambak vardı. Küçük zambağı kıza uzatırken. “zambaklar en ıssız yerlerde açar, onları yalnızca biri koklar…” diyordu.
O zambağın üzerine kaç farklı rüya ülkesi dolaştığını sayamazken, aklında o güller, burnunda ise küçük zambağın kokusu kalmıştı sadece.

Yorumlar

Emine Yiğit Aras dedi ki…
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.

mona rosa

yüreğine sağlık kübracım(çok beğendim)...perde aralanıncaya kadar yazmaya devam....

SANDUKA