AH!


                                

Dolmuştum ve taşmalıydım. Yazmalıydım yani. Odamda yalnız olmalıydım. En önemlisi gece olmalıydı. Fonda gece çalmalıydı. 

Yazmaya başladım. Hadi içimdekiler! Bir bir dökülün. İçimi acıttığınız yeter. Kalem yansın biraz, tutuşsun kağıt. Teker teker gelin. Acele etmeyin ama. Bütün gece bizim. Bu gece bizim. 

Kendimi sona bırakıyorum. Kendimi, beni, eneyi. Şükürsüzlükten başlamalıyım. Acılar içinde kıvrandığımı iddia ettiğim şu anda, tam da şu anda şükürsüzlükten dem vurmalıyım. Ülkemde insanlar ateşlere verilmiyor, sürgüne zorlanmıyor, açlıktan ölen çocukların başında akbabalar beklemiyor, yağmur suları içme suyu olsun diye biriktirilmiyor. Ama ne hikmetse yine benim ülkemde sular boş yere akıp gidiyor boş yere. Ekmekler çöpe atılıyor, üç çeşit yemek olmayan sofralar fakirin sofrası. Karnı tokların fazlaca bulunduğu ülkemde gözü açlar kol geziyor. Kötü bir şey mi dedim? Sanmıyorum. Sadece şükürsüzlükten dem vuruyorum. 

Sonra kul olmamaktan bahis açmalıyım. Kul olamamaktan değil dikkatinizi çekerim, kul olmamaktan. Çünkü ülkemde oruç tutmak yasak değil. Namaz kılmak için yapılmış camiler eksik değil çok şükür. İşgalcilerin ağır işkenceleri altında ibadet etmek zorunda değilsiniz. Müslüman olduğunuz için potansiyel terörist olduğunuzu kimse iddia edemez öyle değil mi? 

Sonra aşksızlıktan şikayet etmeliyim. Aşkın olmadığı zamanlarda yaşıyoruz, “yaşamıyor gibi yaşıyoruz”. Aşk demek şehvet demek zamaneye göre. İşte en çok da bu yüzden ahir zamandayız. Zamanların sonunda olmalıyız. Yoksa aşk olmadan dünya bile dönmez dostlarım. Züleyha’nın Yusuf’a sevdası kitaplarda kaldı. Ve sevgili dostlarım! Bu zamanın duymaya tahammül edemediğim kelimesi sevgili! Herkes herkesin sevgilisi, sevgili dostlarım!

Şimdi hürmet bilmeyenlere geldi dayandı kalbim. Anne baba hakkı bilmeyenlere ne desem bilmiyorum. Düşünsenize annesine babasına hürmet göstermeyen, benim sözlerime mi hürmet gösterecek? Boş versenize!

"Kardeşler arasına heyhat su-i zan düştü." Sanki Fatih Sultan daha yeni kardeş katline caizdir fetvası almışcasına. Kardeş kardeşin kurduymuşcasına. İnsan insanlıktan çıkmışcasına. Kardeş denince, uhuvvet denince, kalbimin en ince teli sızlıyor. Cız diye bir ses geliyor sonra. “Kardeşin kardeşe ettiğini…” diye başlayan cümleler geçiyor aklımdan. Tamamlayamıyorum hiç birini. 

Sonra güvensizlikten ah etmeliyim. “Bu devirde babana bile güvenme!” Babama da güvenmeyeceksem yaşamayayım daha iyi.

Yalnızlık!  Yalnızca, alt tarafı yalnızlık! Ama ne çok acıtıyor kalbimizi. Kalabalık olmamıştır şehirler bugünkü kadar. Caddeler hiç bu kadar pervasızca oraya buraya koşturan insanlarla dolmamıştır. Kilometrekareye bu kadar insan düşmemiştir hiç. Ve insan! Hiçbir devirde kendini bu kadar yalnız hissetmemiştir.

Sonra hayâ! Günümüzde yapılan hayâsızlıkları dile getirmekten hayâ ederim. Ne kötü devirde gelmişiz dostlarım! Öyle ya, bütün suç bu devrin.

Ya çocukluk! “Oyuncaklar çocuksuzluktan hüzünlenirken.” Çocuklar çocuk olmadan büyürken. Çocukluk dünyadan elini eteğini çekmişken. Biz hala neyi konuşuyoruz? Gidelim, çocuk olduğumuz zamanlara. 

Eneyi, beni, kendimi en sona bırakmıştım. Ben kalmadı geriye. Benden geriyeyse koca bir ah kaldı!



 

Yorumlar

Emine Yiğit Aras dedi ki…
ALLAH'IM İÇLERİMİZE DÖNMEYİ FERDİ TEKAMÜLÜ VE VAKTİ SEVGİLİ İLE DOLDURMAYI NASİP ET...

VAKİT KİŞİNİN SEVDİĞİDİR...diyen dosta selam olsun...

yüreğine sağlık halime yüreğine!
Can Meyvesi dedi ki…
yüreğimi alıp okuyanlar Varedene hamd olsun.

senin de yüreğine sağlık Emine

SANDUKA