Bunu Bana Öğretmediniz!



 “Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmedinizbu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmedinizkadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
günlere geldim bunu bana öğretmediniz
hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
bunu bana öğretmediniz
kardeşim İbrahim bana mermer putları
nasıl devireceğimi öğretmişti
ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
bir kentten daha geçtim
buğdayları yakıyorlardı
yedikleri pirinçti
birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
pirinçler gibi çoğalıyorlardı
atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
Öpüp çıkıp gittim yelelerini”
...“ey ulular sizin bana öğretmediğiniziben zamandan öğrendimkuruyan hurma dalından öğrendim
damıtılmış petrolden öğrendim
yavrusunu arayan bir deveden öğrendim
hapsedilmiş yarı yanık
sancaklardan öğrendim
yıkılmış taş kemerlerden öğrendim
harap handan köprülerden öğrendim
ey ulular sizin bana öğretmediğinizi
ben yarılmış aydedeye öğrettim
delikanlı ateşlere öğrettim
en umutsuz bekârlara öğrettim
kundaktaki çocuklara öğrettim
Öğrettim fundalara keçilere keçiyollarına”
 /Sezai Karakoç, Hızırla Kırk Saat




Yorumlar

SANDUKA