Saklı Mektuplar LXXII
söz’ümün hüznü
dün’ümün külü
kırılan kollarına dolanıyorum Anji’nin ağlamaklı
künh’ümsün, masalımı dağlarında büyüttüğüm
çok oldu küskünüm
ertesi olmayan buluşmalar vardır
Şirâze, noktasız cümleler gibi noksan
tarihi belirsiz randevular vardır
bir de, hep beklenen ve hiç gelmeyen
zamansız söylendiği düşünülen sözler, zamansız
başlangıçlar açtığında
ya da durdurduğunda akışını öykünün
kimi isimler çıkar hayatımızdan, kimi isimler
girer konaklarımıza birden
dargın yüzler geçer sandal
gezintilerinde, İnle Gölü’ne düşer yansımaları
her dalgalanmada ben ağırlaşırım
doğu’ya takılıp
gezmek değil benimkisi, aramak
Şirâze; aramak bir hayâli cebimde çakıl taşları
mâveraya dönüp yüzümü, atlıların yakıp geçtiği
şehirlere dayanıyorum bedbin
aventürle yok işim, süveydamdır beni böyle zaman üstü gezdiren
yüreğimde o asırlık zincir;
hem şerir, hem müstemir; soğuk Şirâze iliklerime işlenir
ne diyeyim ey sen! benim için şem de bir,
zulmet de bir.
dinle bak, sen de duyacaksın
uğultusunu beslediğim fırtınanın
Ararat’ta; yüzümde Mona Lisa tarzı
yarım mı, ürkek mi desem bir tebessüm
tırmanıyorum; eteklerimde bir
tûfanın kalıntısı, zirvemde Ağrı.
beyhude bir efkârla, beyhude bir çaba olup
kalmasan gurbetim, gurûbta beklettiğim
olmasan ölçüm, kimsenin görmediği öbür yüzüm,
boynuma dolanmış kör düğüm;
Gayzer Vadisi’nde bile kendimi şeksiz iyi
hissedeceğim.
sen’den kaçıyorken böyle plansız
göçmelerimde; herkese ve her şeye yabancılaştığım doğru
sana rastlarım korkusuyla kendime
karanlık giydirmekten vazgeçemediğim doğru
sancılarımdan sıyrılmak dileğiyle,
dualar eşliğinde bitkisel kürlere iltifat ettiğim doğru
doğru uyanmak bilmeyişim, yeniden
dirilemeyişim, hezeyana kayıp gitmelerim
doğru başladığım yere dönemediğim,
düzelemediğim, kendimle helalleşemediğim
ve doğru dedemin düşlerime sıkça
gelmesini istemediğim...
Şirâze, her günüm ayrı tatta diye
hiç rahat değilim,
üstelik sen’in ben’i istemediğin
yerde, “gelme” diye beklemedeyim.
ne
büyük hezimet bana seni kaybetmek, dokunamadığım klişelerinde ömrün,
“sus” diyorum kaç zamandır naz’a, “sus”;
“her
kelimen üzerime çöken kâbus”
At Pazarı Yokuşu’na vuruyorum
demlenmek için Dadaş’ta;
sahhaflardan alınma birkaç kitap karıştırmak,
birkaç yarım cümle karalamak değil niyetim.
hasır iskemlelerden birinde altıncı
bardağımın şıngırtısını dinlerken antikacıya karşı
sen’i yanıma oturtuyorum, sussun
diye içime gizlenmiş “naz” tarafım.
a’râf’tayım belli
dehr ile, asr’a hürmeten bana çektiğim hep
sessizlik
bil ki Şirâze, aşktan şekvâ
değilim
her yerde bir boşluk hissi
her yerde var çözemediğim bir
eksiklik
anladım nihâyet Şirâze, anladım
benim aradığım
cennet’im
Şiraze/ay vakti dergisi 137. Sayı
/ Mart-Nisan 2012
Yorumlar