KENDİNİZİ YÜZÜNÜZDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ HİÇ !


Aslında bu yazıyı paylaşıp paylaşmamak konusunda çok kararsız kaldım. Sonuçta genç bir insanı rencide etmek ya da hakkımız olmayarak onun adına onun duygularını söylemek anlamına da gelebilir. Bir hak ihlali bile sayılabilir.
Fakat bu yazıyı okuduğumda bizi biz yapanın ne olduğu sorusu takıldı kaldı aklıma. Kendimize, kendi yüzümüze her ne kadar yabancı olsak da kendimizi tanımlarken yüzümüzden bağımsız düşünemiyoruz. Dikkat edin, arkadaşlarımızın yüz hatlarını bile kendi yüz hatlarımızdan daha iyi tanırız. Çünkü onlar karşımızdadırlar. Kendimizle ise aynaya baktığımızda karşı karşıyayız sadece. O yüzden sürekli 'nasıl görünüyorum?' diye sorma gereği hissederiz. Yüz insanın her an değişen, her an yenilenen ve her an kendisine yabancılaşan bir organı... 
Paylaşmak  ve fikirlerinizi almak istedim.


Bir soru sorsam size: “Aynaya bakınca kimi görüyorsunuz?” O kadar belli ki sorunun cevabı… Besbelli bu cevap yüzünden, soru anlamın kaybediyor, lüzumsuzlaşıyor, aptalca duruyor. Bu “aptalca” soruya cevap vermek de ayrı bir aptallık sayıldığı için bugüne kadar bu soruyu sorduklarım donup kaldılar. Cevap vermediler. “E tabii ki kendimi; bunu bilmeyecek ne var! Niye soruyorsun ki?” dedi gözleri. İsterseniz bu soruyu birkaç hafta sonra Uğur Acar’a soralım. 
Uğur Acar yoğun bakımda şu sıralar. Doktorlar durumuna “kritik” diyor. Zor bir ameliyattan geçti. Yüz nakli. Uğur’a nakledilen doku, vücudun kolay kolay kabul etmeyeceği bir doku. Kabul etse bile, Uğur’u uzunca bir süre ağrı sancılarla, kaşınma ve alerjiyle uğraştıracağa benziyor. Ömür boyu ilaca ve hastaneye mahkûm Uğur. Kendisine bir yüz nakledildiğini hiç unutmayacak. Hep kontrollü olacak. 
Uğur genç bir adam. Hayatının baharında. Birkaç yıldır kendi yüzüne bakmaya utanıyordu. Yanmış yüzüne her baktığında kendini göremiyordu aynalarda. Sokağa çıktığında gözlerin tiksintisinden korkuyordu. “Kendisini” bulamıyordu sevdiklerinin gözlerinde. Özlemlerin odağında yer almıyordu yüzü. İçi “Uğur”du ama yüzü Uğur olamadı bir türlü. Tebessümü taşıyamıyordu gözlerine. Sevilmeye değer değil gibiydi yüzü. Biçimsiz. Pürüzlü. Mimikleri çarpık. Jestler yarım yamalak.
Şimdi hep birlikte bekliyoruz Uğur’u. Kritik durumdan kazasız belasız çıkarsa, Dünyada nadiren yapılan, Türkiye’de cesurca gerçekleştirilen yüz nakli ameliyatı başarıyla sonlanırsa, hepimiz sevineceğiz. Bakın şimdiden ailesi sevinmeye başlamış bile. Kritik günler geçtiğinde Uğur da sevinecek… 
Bir duralım burada. Uğur sevinecek. Ama neye sevinecek Uğur? Ama niye sevinecek? Aynaya baktığında kendi yüzünü göremeyişine sevinecek Uğur. Bir başkasının yüzüyle göründüğü için sevinecek. Bir ölünün yüzüyle yürüyecek insanların arasında, böylece mutlu olacak. Bir ölünün kimliğiyle var olacak sevdiklerinin gözlerinde; öyle teselli bulacak. Ölenin hatırına tutunacak sevdalara…
Hadi Uğur’a soralım şimdi. “Aynaya bakınca kimi görüyorsun?” “Kendimi değil!” diyecek Uğur. “Ama” diyecek sonra, “hiç olmazsa şaşırmadan bakılacak, acınmadan seyredilecek bir insan yüzüm var ya…” Aynada kendini görmediğine sevinecek Uğur; onca acıdan, onca kritik günden, onca masraftan sonra…
Unutalım Uğur’u şimdilik. Uğur kadar meşhur olmayan, sıradan biri bu sabah aynada kendi yüzünü görünce Uğur kadar sevinir mi acaba? Başkasının yüzünü değil kendi yüzünü derin uykularda unuttuktan sonra yeniden bulduğuna şükreder mi? Ölü birinin yüzünü değil yaşayan birinin, hem de yaşayanlar içinde yüzünü taşımayı en çok istediği birinin, kendisinin, yüzünü taşıdığı için bayram eder mi ki? Ağrılı sancılı ağır bir ameliyatla nakledilmiş bir yüzle değil, ağrısız sancısız sahip olduğu bir yüzle dolaştığı için kendisine yüz verene gönüllüce secde eder mi ki? İlaçlarla zoraki yüzünde duran bir yüzü değil kendisiyle birlikte büyüyen yüzü, hep bildiği, aşinası olduğu bir yüzü olduğu için yeni baştan sevinir mi?
Uğur’unki gibi bir sevinci yaşamadığına sevinmesi gerektiğini bilir mi ki yüz nakli ameliyatının sonucunu bekleyen insanlar? Uğur’unki gibi bir şükre muhtaç olmadığına şükretmesi gerektiğini fark ederler mi?
Yüzünü bunca güzel eden, bunca kolay veren, bunca zahmetsiz var edenden yüz çevirdiği için utandığını itiraf etmeye yüzü tutar mı ki insanın? ( Senai Demirci )

Yorumlar

Emine Yiğit Aras dedi ki…
yüzü tutar mı? çok zor! insanın içinde bir ses var kimi vicdan desin kimi gönül adı neyse o sesi öyle az duyuyor ki! o ses tanı diyor yüz hatlarında, cemalle müjdelenmiş gözlerinde, hilal kaşlarında avuçlarında, duyduğun kokuda seste bir olanı...var edeni seni seveni,sana sevmeyi öğreteni...içine kulak ver...içindekine... Rabbim bizleri çokça şükredenlerden o sesi hep duyanlardan etsin...
Saliha Dakesoğlu dedi ki…
amin. çok haklısın. allah her insana ayrı bir yüz verirken aslında her birini ayrı fıtratlarda yarattığını ifşa ediyor sanki. herkese ayrı bir ismiyle tecelli ettiğini.. yani yine kendisini haykırıyor.. muhteşem yaratıcılığını, muhteşem eserinde.. fakat insan ise her seferinde ne kendi yüzünü tanımak istiyor ne de rabbini.. en çok şaşırdığım şeylerden biridir; insan neden daha kendisinin farkına varmadan başkalarını tanımak için bu kadar çaba harcar. kendisini olduğu gibi değil de olmak istediği gibi görür. bu düşüncenin devamından gelen hep kendini kabullenmeme, var olanla yetinmeme. halbuki 'kendini bilen, rabbini bilir'
EL-VİCDAN dedi ki…
TEŞEKKÜR EDİYORUM İLGİNİZ İÇİN

SANDUKA