YALNIZLIK DA YALNIZ YAŞANMIYOR...



Önünüze gelen ilk otobüse binersiniz, tanımadığınız insanlar arasında, hiç görmediğiniz yollardan geçersiniz. Cam kenarına oturmuş, insanların size baktığını görmeksizin yolu izlerken gözleriniz buğulanır birden.. Sonra  hiç görmediğiniz yerlerden giderken gözünüze bir park takılır, sanki orası sizinmiş gibi, "bana ait" diyebileceğiniz bir yuvanın sizi çekmesi gibi, farkında olmadan otobüsten iniverirsiniz, sanki yolu da çok iyi biliyormuşsunuz gibi düşünmeden yürüyüp gözünüze ilk kestirdiğiniz bir ağaç dibine oturursunuz. Yerler çim, hatta toprak hafif nemli.. O koca dallarını aşağıya sarkıtmış, baba edasıyla sizi kucaklayan yaşlı ve heybetli ağaca sırtınızı dayarsınız. Doğanın sizi bu kadar içten kucaklamasına dayanamayıp içinizden geldiği gibi -biri görecek tedirginliği de olmadan- doya doya hıçkırarak ağlarsınız. Akan burnunuzu silme gereği bile duymazsınız, gözünüzden akan yaşlar yanağınızı her ıslatışında bir günahınızın silindiğini veya bir duanızın kabul olunduğu hissine kapılırsınız. Zaten gözyaşının tadını ister istemez tadarsınız, deniz suyu gibi tuzludur o da.. Sanki Rabbi'ne bir adım daha yaklaşmış gibi içiniz huzur dolmaya başlamıştır çoktan. Sonra.. Sonra bir dostun olmasını isterseniz yanınızda.O konuşsun siz dinleyin, o anlatsın siz ağlayın, siz ağlayın içiniz ısınsın o dosta, ikinizin de içi huzur dolsun. Tüm bu hayalleri kurarken bir hışırtı sarsar sizi! Rüyadan düşmek gibi kopuverirsiniz hayalden.. Kafanızı çevirip bir bakınca boncuk gözlerini size dikmiş bir kedi belirir yanı başınızda, meğer hışırtıyı yapan oymuş.. Kedi sanki sizi dinlemektedir, oysa bir şehidin yanınızda belirip size bir şeyler tavsiye etmesini yeğlerdiniz değil mi? eee Çanakkale burası şehitleri meşhur.. Neden olmasın? Olsun... Kedinin o saf bakışları da yeter, hele de size bir şey söyleyecekmiş gibi bakıyorsa gözlerinizin derinliğine... Yanınızdan insanlar geçer, siz sanki başka bir dünyadasınız ve kimse sizi görmüyormuş gibi hissedersiniz.. Hatta parka girdiğinizden beri sizi izleyen o kasketli yaşlı amca bile rahatsız etmez sizi, kim bilir o da sizin hakkınızda neler düşünmüştür, belki sizi korumak için bekleyen bir şehittir.. Nerden bilebilirsiniz ki...
Hal bu iken; insan işte sadece Rahman'la yalnız kalmak da söndürmüyor içinizdeki alevi.. Ah biri olsa, ah biri arasa, hadi biri gelse yanınıza, siz demeden o sizle konuşmaya başlasa... Ama yok işte, yok.. Sonra dayanamayıp  rehberi karıştırırken, bulursunuz bir dostun numarasını ve konuşursunuz saatlerce.. Dediğim gibi dost anlatır siz susarsınız, siz ağlarsınız o dinler.. İşte o zaman erir gider tüm sisler ve rahmet bulutları üzerinize toplaşıp yağmaya başlar.. İşte budur.. Budur bir dostun gerekliği.. İnsan dostsuz yapabilseydi Efendimiz'in (sav) Hz. Hatice'ye (ra) ne ihtiyacı olurdu o zaman....

İnsan yalnızdır da.. Yalnızlık da yalnız yaşanmıyor işte. Ne garip değil mi!


Ves’selam

Yorumlar

Saliha Dakesoğlu dedi ki…
Allah'ım sanki beni hissetmiş ve beni yazmışsın. belki Çanakkale'de bir ağacın altında değil ama, İstanbul'da yurdun penceresinde aynı hislerle oturur oldum son günlerde. Ve en çok tekrarladığım kelime ise 'dost'... Bu muhteşem yazını okurken bir kez daha dost dedim, sanırım yanı başımdasın...
Esra Bülbül dedi ki…
yanı başındayım, yanı başındayız salihammm
insan böyle işte, Rahman'ın "vedud" tecellisini görmek istiyor yanı başında..

SANDUKA